Hekim Sorumluluğu ve Sağlık Hukuku

Hekim Sorumluluğu Sağlık Hukuku

Sağlık hizmetlerinin sunumunda, tedaviyi belirleyici kişi olarak kabul edilen hekimin hasta karşısındaki sorumluluğu her zaman en yüksek düzeydedir. Bu nedenle de hekim-hasta ilişkisinde sorumluluk, çağlar boyu kadar eskiye dayanır. Sorumluluğun nasıl değerlendirileceği ve yaptırımları yasalarla belirlenmiştir. Günümüzde hekim hasta ilişkisini kurallara bağlayan iki önemli yasa vardır. 1219 sayılı ‘Tababet ve Şuabat-ı Tarzı İcrasına Dair Kanun’ ile 13.01.1960 tarihli ‘Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’, 01.08.1998 tarihinde yürürlüğe giren ‘Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği’de hasta haklarında uygulanacak ilkeleri belirlemiştir. Ancak hekim kusurunun belirlenmesinde yeterli olmayan bu yasalar dışında Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunundaki maddeler dikkate alınmaktadır Özellikle hekimlerin gereksiz yargılandığı ve toplumda hastaların hekime güvenini azaltan bu tür işlemlerin azaltılması için konunu sağlık hukuku açısından irdelenmesi amaçlanmış ve davası sonuçlanmış bir olgu bu bağlamda incelenerek tartışma ortamı yaratılmak istenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Sağlık hukuku, Hekim Sorumluluğu, Özen Eksikliği,

GİRİŞ

Sağlık hizmetlerinin sunumunda, tedaviyi belirleyici kişi olarak kabul edilen hekimin hasta karşısındaki sorumluluğu her zaman en yüksek düzeydedir. Bu nedenle de hekim-hasta ilişkisinde sorumluluk, çağlar boyu kadar eskiye dayanır. Sorumluluğun nasıl değerlendirileceği ve yaptırımları yasalarla belirlenmiştir.
Mezopotamya uygarlığından günümüze yazılı belge olarak gelen Hammurabi Yasaları bu sorumluluğu gösteren ilk yazılı yapıtlardır(1). Bu yasanın 219. maddesinde; ‘hekimin hastasını öldürmesi yada tehlikeli bir şekilde yaralaması halinde iki elinin de kesileceği’ anlatılmıştır.
Hindistan’da Manu ve Zoroastra Kanunlarında, doktorun sorumluluğunun bir jüri tarafından saptanan kusura dayandırılacağı bildirilmiştir(1,2).
Mısır’da ise doktor kurallara uymadığı takdirde sorumlu tutulmuştur(3)..
Eski Yunan’da Hipokrat ve onu izleyen düşünürler tarafından hekim sorumluğunun ilk temelleri otaya atılmış, ‘tıp kurallarına uyulmama’ kusur olarak kabul edilmiştir (1,2)
Ancak tanı ve tedavide yüksek teknolojinin kullanılması ile sorumluluk paylaşılır olmuş, hasta hakkı kapsamında da gerçek sorumlunun kim olduğu ve varsa kusurun derecesi önemli olmaktadır.
Günümüzde hekim hasta ilişkisini kurallara bağlayan iki önemli yasa vardır. 1219 sayılı ‘Tababet ve Şuabat-ı Tarzı İcrasına Dair Kanun’ ile 13.01.1960 tarihli ‘Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’, Ayrıca 01.08.1998 tarihinde yürürlüğe giren ‘Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği’de hasta haklarında uygulanacak ilkeleri belirlemiştir.
Ancak hekim kusurunun belirlenmesinde yeterli olmayan bu yasalar dışında Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunundaki maddeler dikkate alınmaktadır.
Sorumluluk, uyulması gerekli davranış kurallarına aykırı düşmenin hesabını verme durumudur(4). Bu bağlamda hekimin sorumluluğu birkaç yönden irdelenmelidir.
  1. Hastasına karşı yeterince etik kurallara bağlı olmadan (özen eksikliği içinde) davranışı karşısındaki sorumluluğu;
  2. Ceza Hukuku yönünden sorumluluğu,
  3. Medeni Hukuk (Tazminat Hukuku) yönünden sorumluluğu
Özen eksikliğine bağlı sorumluluk 13.01.1960 tarihli ‘Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinde’, belirtildiği şekilde irdelenmektedir. Bu yasanın 44. maddesinde; yasaya aykırı hareket eden hekimlerin, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 30. maddesi kapsamında bağlı oldukları Tabip Odası yönetim kurulu tarafından Onur Kuruluna sevk edileceği bildirilmiştir. Kısaca bu şu anlama gelmektedir ki özen eksikliğine bağlı sorumluluğun tespiti ve değerlendirilmesi Tabip Odaları Onur Kurullarına bırakılmıştır.
Ceza Hukuku açısından sorumluluktan söz edebilmek için; somut olay içindeki davranışın yasada açık olarak suç sayılmasına bağlıdır. Haksız eylem olarak da adlandırılan olaydaki davranışın yasada suç olarak tarif edilmesi gerekmektedir. Türk Ceza Kanununda hekimin sorumluluğunu belirleyen özel bir madde yoktur. Mesleki davranışlar nedeniyle suç sayılan eylemler (irtikap-gereksiz ilaç yazılması-, çocuk düşürtmek, meslekte sanatta acemilik gibi) sınırlıdır.
Medeni hukukta sorumluluk, suçun değil, zararın olağan sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hukuk dalında, bir kimse karşı tarafa verdiği zarardan sorumlu tutulmakta ve sorumluluğa kaynak olarak sözleşme ve haksız fiiller gösterilmektedir.
Sözleşmeden doğan sorumluluğun gerçekleşebilmesi için; varolan sözleşmeye bağlı bulunan şahıslardan birinin buna uymaması, aykırı hareket etmesi gerekmektedir. Bir sözleşmenin dışında hukukun korumadığı ve kanunun herkese yüklediği görevlere ayrı nitelikte bir fiil ile başkasına zarar verilmesinde de haksız fiil sorumluluğu meydana gelmektedir(5)
Bu bilgilerin ışığında, basında ‘hostes olayı’ olarak bilinen bir olgu sunumu ile olay daha çarpıcı anlatılacaktır. .OLGU’NUN HİKAYESİ

A.Y isimli 1952 doğumlu bayan hasta sol omuz ve kol ağrısı şikayetleri ile 26.02.1997 tarihinde Op.Dr.Ü.K’na müracaat ediyor.
Nörüşirürjiyen olan Op.Dr.Ü.K’nun özel muayenehanesinde yaptığı kontrol sonrası hastaya servikal HNP (herniated nucleosus pulposus) ve sol brakiyalji tanısı koyarak, hastaya ait tuttuğu muayene kartında EMG ve MRI istediği görülmüştür.
… görüntüleme ve tanı merkezine ait 22.02.1997 tarihli servikal spinal MRG tetkik raporunda; ‘servikal kurvede düzleşme ve C4-C6 seviyesinde kifotik form, C4-C5 seviyesinde sağ paramedyan protüzyon; minimal spinal kord basısı, C5-6 seviyesinde diffüz bulging zemininde median protüzyon ve minimal spinal kord basısı, C6-7 seviyesinde diffüz anüler bulging zemininde inferiora migrasyon gösteren sağ paramedian herniasyon ve spinal kord basısı’ tespit edildiği yazılıdır.
Hasta A.Y, daha öncesinde gittiği iki beyin cerrahınında boyun fıtığı tanısı ile ameliyat önermesi üzerine kardeşinin arkadaşı olan ve ilgi beklediği Op.Dr.Ü.K.’nunda aynı tanıyı koyarak ve tedavi önermesi üzerine bu kez ameliyat olmayı kabul ediyor ve ameliyat yeri olarak da özel hastaneyi tercih ediyor.
Özel İ.H adlı hastanede tedavi görmeyi kabul eden hastanın 03.03.1997 günü saat 09,00 da hastaneye yatışı yapılıyor.
Özel Hastanenin 6320 Hasta no sayılı 24 sayfalık hasta müşahede dosyasında;
a. 03.03.1997 günü saat 10.00’da servikal laminektomi, disk boşaltılması için yatırılmış, kan ve idrarı alınmış, akciğer grafisi ve EKG’si çekilmiş, İ.V damar yolu açılmış, dosyada bulunan matbu bir formda muvafakatname imzalatılmış, hasta hakkında anemnez bulguları yazılmış, muayenesinin yapılarak elde edilen bulgular gösterilmiştir.
b. Aynı gün saat 13.30’da premedikasyon olarak order yazılmış, saat 14.00’de operasyona indirilmiştir. 18.20’de ameliyat sonrası kata alınan hastanın, idrar sondası ve boyunluğun takılı olduğu, takiplere ait tıbbi bulguların düzenli olduğu bildirilmiş ve 06.03.1997 günü saat 09.00’da doktoru gelmeden taburcu edilmiştir.
c. EKG hastanın kendisine verilmiş, kan ve idrar tahlil raporları 03.03.1997 günü, saat 11.28 de dosyasına raporlanmış.
d. 03.03.1997 tarih ve Dr.Ali AKINCI imzalı akciğer raporunda; ‘sol hiler bölgede geniş bir alanı kaplayan düzensiz konturlu kitle kondansasyonu saptandığı, kitle düzeyinde kavitasyon ve kalsifikasyon görülmediği, kalp toraks indeksinin fizyolojik, üst mediasten doğal görünümde, diafragmanın konturları muntazam, sinuslerin açık bulunduğu, sonuç olarak sol hilus düzeyinde yer alan düzensiz konturlu kondansasyonun TM izlenimi verdiği, sol lateral grafi, gerekirse BT incelemesi önerildiği’ bildirilmiştir.
e. 05.03.1997 tarihli konsültasyon notunda; 20 gün önce geçirilmiş Zona tanımladığı, dermapatoloji olmadığı, subjektif yanma ve batma yakınması için reçete verildiği bildirilmiştir.
f. İlaç takip formunda; önerilen ilaçların düzenli verildiği görülmüştür.
g. Uyanma odası hemşire takip formunda; genel anestezi altında olan hastanın ameliyat sonrası değerlendirmenin normal puan üzerinde olduğunu, 17.40’da hastanın uyanma odasına alındığını, 18.00’de servis hemşiresine teslim edildiği ifade edilmiştir.
h. 03.03.1997 tarih ve Dr. Ü. K imzalı ameliyat raporunda; C5-C6 ve C6-C7 diskektomi yapıldığı, sağ iliak kanattan alınan 2 parça greftin mesafelere yerleştirildiği, post-op erken komplikasyon olmadığı belirtilmiştir.
Hasta yakınlarının Ceza Mahkemesine verilmiş olduğu belgeler ile gerek hastanede gerekse ameliyat eden Dr. tarafından alınan anemnezinde ise:
a. 08.08.1996 tarihinde SSK Hastanesine ait. poliklinik tetkik isteme formunda; idrar ve kan tahlilleri istendiği görülmekte ancak şikayetleri ve sonuçları gösterir bir belge ibraz edilmemektedir.
b. Özel G. Hastanesine ait 16.10.1996-18.10.1996 tarihleri arasında yapılmış altı adet laboratuvar sonuç raporlarının normal değerler içinde bulgular olduğu, ve 18.10.1996 tarihli akciğer grafi raporunda; radyopatolojik bulgu saptanmadığı bildirilmiştir.
c. Dr.Y. K imzalı 21.10.1996 tarihli patoloji raporunda; 19.10.1996 günü alınan adneksiz abdominal total histerektomi materyalinde, serviksde koilositozis, squamouse metaplazi, displazi bulguları, endometriumda basit atipisiz glandüler hiperplazi, adenomyosis ve intramüral myom tesbit edildiği bildirilmiştir.
d. Radyolog Dr.İ. Ö imzalı 04.12.1996 tarihli iki yönlü servikal vertebra, AP sol omuz ve sol hemitoraks grafi raporundan, C5-6 vertebra korpuslarında dejeneratif değişiklikler ve C 5-6 disk mesafesinde daralma, sol omuz eklemi ve eklemi oluşturan kemiklerin doğal görünümde olduğu, sol 5. kotta fraktür mevcut olduğu, hemopnömotoraks saptanmadığı beliritilmiştir.
d. Radyolog Dr.İ. Ö. imzalı, bila tarihli ancak fotokopi belge üzerinde Ocak 97 ibaresi düşülmüş olan akciğer grafi raporunda; sol hilus dolgun, apeks ve sinüsler açık, sol perihiler psödokaviter imaj izlendiği, parenkimal lezyon izlenmediği, diafragmanın konturlarının düzenli olduğu, tüm batın ultrasonografi raporunda ise; normal batın ultrasonografisi olduğu bildirilmiştir.
e. Özel M. Tıp Merkezine ait 25.02.1997 tarih ve cildiye uzmanı Dr.C. Y. imzalı reçete düzenlendiği görülmüştür.
Hasta ameliyat sonrası önce 12.03.1997 günü doktorunun muayenehanesine giderek kontrol olmuş, ilk muayenede servikal kollar değiştirilmiş, Cerviflex takılmış, kontrol grafisi iyi bulunmuş, ikinci kontrolde nefes darlığı şikayetinin görülmesi üzerine yan muayenehane de bulunan Dahiliye Uzmanına gönderilmiş, Dr. E.A. akciğer grafisi ve tomografisi istemiştir.
24.03.1997 tarihli … görüntüleme ve tanı merkezine ait radyografik inceleme raporunda; ‘sol skapula grafisinde 5. kot lateral kenarında fraktür ile uyumlu olarak kortikal devamlılık kaybı dikkati çektiği, kot komşuluğundaki akciğer parenkiminde muhtemelen kontüzyona bağlı olarak alveoler konsalidasyon lehine opasite artışı mevcut olduğu, bunun üzerine PA akciğer grafisi çekildiği, PA akciğer grafisinde ise sol 5. kot lateral konturunda fraktür lehine kortikal düzensizlik görüldüğü, sol akciğer orta zonda perihiler yerleşimi daha ön planda olmak üzere alveoler infiltrasyon dikkati çektiği, İnfiltrasyon alanının daha çok perihiler yerleşimli olması nedeniyle kontüzyondan çok pnömonik konsalidasyon lehine değerlendirildiğini, trakeanın orta hatta ve normal kalibrasyonda olduğu, mediastenin normal genişlik ve konfigürasyonda bulunduğu’ bildirilmiş.
İç hastalıkları Uzmanı Dr.E. A. imzalı, 25.03.1997 tarihli reçetede; hastaya Rocephin1 gr. 2×1, Minoset tab. 3×1, Mukoral sirop 4×1, Talotren cap. 250 mgr. 2×1 verildiği görülmüştür.
Deri hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.H.İ.S.imzalı, 27.03.1997 tarihli reçetede; ise hasta A. Y’e, Benexol tb..1×1, placenta shampoo, Basis Crema verilmiştir.
31.03.1997 tarihli … görüntüleme ve tanı merkezine ait PA akciğer grafi raporunda; ‘daha önce çekilen akciğer grafisinde tarif edilen perihiler konsalidasyonun bu incelemede sebat ettiği, belirgin gerileme göstermediği, bu konsalidasyon alanının santralinde demarke edilebilen yaklaşık 3 cm çapında bir opasite dikkati çektiği, eski tetkik ile karşılaştırıldığında bu opasitenin de dansite ve konfigürasyonunda değişiklik olmadığı, santral yerleşimli kitlesel lezyon ve posttümoral infiltrasyon açısından BT ile kontrolü önerildiği’ bildirilmiş.
İç hastalıkları Uzmanı Dr.E.A. 31.03.1997 tarihinde hastadan sedim, hemogram, balgamda ARB, balgamın sitolojik tetkikini istemiş,. 31.03.1997 tarihli reçete ile de Mukotik tb. 3×2, supradyn drj. 2×1 vermiştir.
02.04.1997 tarihli … görüntüleme ve tanı merkezine ait intravenöz kontrastlı toraks inceleme raporunda; ‘sol akciğer üst lobda, atelektazinin eşlik ettiği pnömonik konsolidasyon, sağ akciğer apeksinde 15 mm. çapında iki adet pulmoner nodül görüldüğü, takibinin uygun olduğu, karaciğer de 2cm çapında hipodens alan görülerek tomografik kontrolün önerildiği’ bildirilmiştir.
Fotokopiden adı okunamayan bir görüntüleme merkezine ait 02.04.1997 tarihli tüm abdominal ultrasonografi raporunda da; ‘karaciğerde metastatik lezyonlar, sağ overde US parametrelere göre benign kriterlere sahip olduğu düşünülen kistik lezyon görüldüğü’ bildirilmiştir.
Prof.Dr.M.Y. imzalı ve Özel A.Hastanesi antetli 10.04.1997 tarih 97010116 prot.nolu yazıda; A.Y.’nin 02.04.1997 tarihinde öksürük, sol omuz ve sırt ağrısı yakınmaları ile yatırıldığı, yapılan radyolojik ve bronkoskopik incelemeler sonucu Bronş CA (adenokarsinom) ve karaciğer metastazı saptandığı, Evre IV olarak kabul edilen hastalığın tedavisi için kemoterapi planlandığını, ancak hastanın kendi olanakları ile tedaviyi Fransa’da yaptırmak istediğinden 10.04.1997 günü taburcu edildiği, ifade edilmiştir.
Fransa Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığına ait Fransızca bir belge ekinde bulunan tercüme yazıda; Hasta A.Y.’nin 27.08.1997 tarihinde saat 12.15’de vefat ettiği bildirilmiştir.YAPILAN YARGILAMALAR

Hasta yakınları müştereken, 14.10.1997 tarih ve 15499 sayı ile İstanbul Tabip Odası Başkanlığına, 16.10.1997 tarih ve 55074 Hazırlık No.’su ile Bakırköy CBS’na; ‘yanlış teşhis ve gereksiz ameliyat edilmesi nedeniyle hastalarının 27.08.1997 günü öldüğü, ölümden ameliyatı yapan Dr.Ü K ve ekibinin sorumlu olduğu iddiası’ ile dilekçe vermişlerdir.
İstanbul Tabip Odası Başkanlığının 23.10.1997 tarih ve 16807 sayılı yazısından; ilgi iddia hakkında soruşturma açılmasına karar verilmiş ve bu konuda Prof.Dr.Z. K.soruşturmacı olarak atanmış, soruşturma sonunda .düzenlenen 18.11.1997 tarihli Fezleke’de olayı ‘Op.Dr.Ü.K’nın boyun fıtığı nedeniyle opere etmeye hazırladığı hasta A.Y.’nin ameliyat öncesi filminde radyoloji tarafından da rapor edilen akciğer kanseri şüphesi olduğu halde bunu dikkate almayarak operasyon yapması, buna bağlı olarak hastanın akciğer kanserinden ölümünün hızlandırması’ olarak nitelendirmiştir.
İTO 19.11.1997 tarihinde soruşturmayı görüşerek dosyanın Onur Kurulu’na sevkine karar vermiş, Onur Kurulu 26.11.1997 tarih ve 41 sayılı kararı ile de ilgili kişilerin ifadeleriyle hastaya ait hasta müşahade dosyasının teminini istemiştir.
Özel İ. H. İstanbul Başhekimliği, 16.12.1997 tarih ve 0275 sayılı yazısında; ilgili dosyanın fotokopisinin gönderildiğini bildirerek, Op.Dr.Ü.K. ve anestezist Dr.H.Y. kadrolu hekimlerinden olmadıklarını, hastane uzmanlarının akciğer grafisinde bir patoloji tespit ederek bunu müdavi hekime bildirdiklerini ifade etmişlerdir.
İTO Onur Kurulu’nun 29.04.1998 tarih ve 65 sayılı kararında; dosya içeriğinin ve fezlekenin incelendiği, ‘Dr.Ü.K’nun hasta A.Y.’nin sol omuz ve kol ağrısı ile başvurusunda akla gelmesi gereken sol akciğer patolojisini araştırmada yeterli özen ve dikkati göstermediği, oysa gerek radyoloji ve gerekse fezlekede ameliyat hazırlığı için çekilen akciğer grafisinde bir tümör imajının aşikar olduğunun belirlendiğini, bu durumda, eksik tanı ve tedavi nedeniyle hasta A. Y.’in zarar gördüğü kanaatine varıldığını, TTB soruşturma ve yargılama yönetmeliğinin 6. maddesi ve h fıkrası gereğince 15 (onbeş) gün geçici olarak meslekten alıkoyma cezası ile cezalandırılmasına, anestezi veren Dr.H.Y. hakkında da aynı nedenlerle soruşturma açılması için İTO yönetim kurulu’na öneri götürülmesine oybirliği ile karar verildiği’ bildirilmiş, ancak yüksek onur kurulunun verilen cezanın yetersiz olduğu gerekçesi ile geri gönderdiği dosyada yeniden yapılan yargılama sonrası verdiği 17.02.1999 tarih ve 96 sayılı kararında ise ‘ameliyat endikasyonu konulmasında ve yapılan ameliyatta kusur olmadığı, yapılan ameliyat ile ölüme sebep olan akciğer kanseri arasında neden sonuç ilişkisi bulunmadığı, preoperatif çekilen akciğer grafisinin ameliyat sabahı istenmesine rağmen Dr. Ü.K tarafından incelenmediği, bu nedenle de akciğer lezyonunun saptanmamış olduğundan bir ay meslekten men cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği’ bildirilmiştir.
Bakırköy 7.Asliye Ceza Mahkemesinde 1998/1072 Esas No’su ile yapılan yargılamasında kişinin yaptığı eylem ile olayın sonucu (ölüm) arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı konusunda başvurduğu Yüksek Sağlık Şurasının 23-24 .05.2000 tarih ve 10143 sayılı kararında ‘Dr. Ü.K ve Dr. H.Y’ın yaptıkları ameliyat ile maktül A.Y.’nin ölümü arasında illiyet bağı bulunmadığına oy birliği ile karar verildiği’ bildirilmesi üzerine, kişilerin beraatine karar verilmiştir.TARTIŞMA

A.Y.’nin 03.03.1997 tarihinde geçirdiği ameliyat sonrasında 27.08.1997 günü akciğer kanserinden ölümü ile ilgili olarak gerek İstanbul Tabip Odası Onur Kurulunca, gerekse Bakırköy 7. Asliye Ceza Mahkemesince hazırlanan yukarıda dökümü sıralanmış bulgular ve tıbbi bilgiler dikkate alındığında, olayın öncelikle Hukuk Kuralları içinde ele alınarak irdelenmesi gerektiği, bilahare ortaya çıkacak sonuç sonrası Sağlık Mevzuatı ve Etik Kurallar açısından değerlendirme yapılması Sağlık HUKUKU kapsamında uygun olacaktır.
Hukuk bilimi özellikle sorumluluk hukukunda dört kuralın aranmasını emreder.
Bunlardan birincisi ZARAR’dır.
Bu olayda müştekilerin zararı nedir?
27.08.1997 tarihinde Akciğer kanseri nedeniyle vefat eden A.Y’nin müşteki olarak şikayetçi olan kızı, kardeşi ve annesidir. Müştekiler, ölüme 03.03.1997 tarihinde yapılan ameliyatın neden olduğu, bu ameliyatın gereksiz olduğu ve ameliyatı yapan cerrahın yanlış teşhis koyduğu iddiasında bulunmaktadırlar.
O zaman burada zararı ölüm olarak ele almak gerekecektir. Ancak ölüm sebebinin tespiti için gerekli olan otopsi işleminin yapılmadığı, Fransız Hükümetinin yazısında ölümün, Akciğer kanserinden ileri geldiği ifade edildiği dikkate alındığında, bu nedenin de ölüm sebebi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
İkinci kural HAKSIZ EYLEM veya KUSUR aranmasıdır.
İddia edilen ve suç olarak ileri sürülen 03.03.1997 tarihli ameliyat bir haksız eylem ürünümüdür, bu eylem de kusur var mıdır.?
A.Y.’nin şikayete konu olan kişiye 26.02.1997 tarihinde müracaat ettiği, öncesinde iki yönlü servikal vertebra, AP sol omuz grafisi, sol hemitoraks grafisi ve servikal spinal MR çektirildiği dikkate alındığında, kişinin boyun ağrısı şikayetleri ile daha önce başkaca hekimlere de müracaatının olduğu ve bu özel tetkiklerin istendiği anlaşılmaktadır.
04.12.1996 tarihli ve Radyolog Dr.İ. Ö. imzalı, iki yönlü servikal vertebra, AP sol omuz ve sol hemitoraks grafi raporunda, C5-6 vertebra korpuslarında dejeneratif değişiklikler ve C 5-6 disk mesafesinde daralma, sol omuz eklemi ve eklemi oluşturan kemiklerin doğal görünümde olduğu, sol 5. kotta fraktür mevcut olduğu, hemopnömotoraks saptanmadığı, üzerinde Ocak 97 ibaresi düşülmüş olan akciğer grafi raporunda; sol hilus dolgun, apeks ve sinüsler açık, sol perihiler psödokaviter imaj izlendiği, parenkimal lezyon izlenmediği, diafragmanın konturlarının düzenli olduğu, 22.02.1997 tarihli servikal spinal MRG tetkik raporunda servikal kurvede düzleşme ve C4-C6 seviyesinde kifotik form, C4-C5 seviyesinde sağ paramedyan protüzyon; minimal spinal kord basısı, C5-6 seviyesinde diffüz bulging zemininde median protüzyon ve minimal spinal kord basısı, C6-7 seviyesinde diffüz anüler bulging zemininde inferiora migrasyon gösteren sağ paramedian herniasyon ve spinal kord basısı bildirildiği ve bilgilerinde 26.02.1997 tarihli ilk muayenede konulan servikal HNP (Hernia nucleosus pulposus) tanısını doğrular nitelikte bulunduğu dikkate alındığında, teşhisin yanlış olarak değerlendirilmesi tıbben mümkün olamamaktadır.
İTO Onur Kurulu’nun 29.04.1998 tarih ve 65 sayılı kararında hasta A Y’nin sol omuz ve kol ağrısı ile başvurusunda akla gelmesi gereken sol akciğer patolojisini araştırmada yeterli özen ve dikkati göstermediği, oysa gerek radyoloji ve gerekse fezlekede ameliyat hazırlığı için çekilen akciğer grafisinde bir tümör imajının aşikar olduğunun belirlendiği, bu durumda eksik tanı ve tedavi nedeniyle hastanın zarar gördüğü kanaatine varıldığı bildirilmiş ise de dosya münceraatındaki diğer belgeler, özellikle 24.03.1997 tarihli grafide sol akciğer orta zonda perihiler yerleşimi daha ön planda olmak üzere dikkati çeken İnfiltrasyon alanının daha çok perihiler yerleşimli olması nedeniyle pnömonik konsalidasyon lehine değerlendirilmiş, 31.03.1997 tarihli grafide ise tarif edilen perihiler konsalidasyonun gerileme göstermediği, bu konsalidasyon alanının santralinde demarke edilebilen yaklaşık 3 cm çapında bir opasite dikkati çektiği, eski tetkik ile karşılaştırıldığında bu opasitenin de dansite ve konfigürasyonunda değişiklik olmadığı, santral yerleşimli kitlesel lezyon ve posttümoral infiltrasyon açısından BT ile kontrol önerilmiştir. Bu öneri ile çekilen ve 02.04.1997 tarihli kontrastlı toraks BT raporunda sol akciğer üst lobda, atelektazinin eşlik ettiği pnömonik konsolidasyon, sağ akciğer apeksinde 15 mm. çapında iki adet pulmoner nodül görüldüğü, takibinin uygun olduğu, karaciğer de 2 cm çapında hipodens alan görülerek tomografik kontrol önerildiği şeklindeki bilgilerle karşılaştırıldığında, bronkoskopi ile kesin tanısı konulabilen bronş CA hastalığının tespitinde özen eksikliğinin söz konusu olamayacağı, ancak bronkoskopi ile konulabilen bir tanı için subjektif bir kanaat yürütülmesinin etik açıdan doğru bir yaklaşım olmadığı gibi 03.03.1997 günü ameliyat sonrası tedavinin devamı ile ilgili olarak istenen tüm bu tetkiklerin Op.Dr.Ü K’nun yönlendirmesi ile olduğu görülmektedir.
Bu nedenle ortaya çıkan eylemin haksız eylem olarak kabulü mediko-legal açıdan geçersizdir. TCK kapsamında cürüm ortaya çıkaran bir eylem söz konusu olmadığından dolayı KUSUR işletilememektedir.
Üçüncü kural İLLİYET araştırılmalıdır.
Eylem ile ortaya çıkan zarar arasında tıbbi bir bağ var mıdır.?
Göğüs hastalıkları uzmanı ve hastanın da başvurduğu bu konuda öğretim üyesi olarak en yetkili isimlerden olan Prof.Dr.M.Y, Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan 14.11.1997 tarihli ifadesinde, hastaya yapılan boyun fıtığı ameliyatı ile tespit edilen akciğer kanserinin bir ilişkisi olmadığı, ameliyatın yapılması ile akciğerde yayılan kanser hastalığının azalıp artması şeklinde bir ilişki kurulamayacağı belirtilmiş, aynı şekilde Yüksek Sağlık Şurasının 23-24 .05.2000 tarih ve 10143 sayılı kararında ‘Dr. Ü.K ve Dr. H.Y’ın yaptıkları ameliyat ile maktül A.Y.’nin ölümü arasında illiyet bağı bulunmadığına oy birliği ile karar verildiği’ bildirilmiştir.
Bu gerekçelerle eylem ile zarar arasında tıbbi bir illiyet bağı bulunmamaktadır.
Dördüncü kural da HUKUKA UYGUNLUK ilkesinin araştırılmasıdır.
Tedavi eden hekim ile hasta arası ilişkinin varlığı nedir.?
Hekim ile hasta arasında etik açıdan güvene dayanan bir rıza ilişkisinin mevcut olduğu, bunun hukuk dilinde veraset sözleşmesi olduğu, yazılı olması şart olmayan bu sözleşmede, hastanın hekime güven duyması ve bu güvene dayanarak rıza göstermesinin yeterli olduğu bilindiğinden bu nedenle de 26.02.1997 günü müracaat ettiği hekime, 03.03.1997 günü ameliyat olan ve rızasını imzası ile tasdik eden A Y ile Op.Dr.Ü K arasında araştırılması gereken hukuksal uygunluğun delilleri mevcuttur.
Tedavi eden hekim bir kamu hastanesinde çalışmakla birlikte hastasını verdiği rıza nedeniyle Özel bir hastanede tedavi etmektedir. Bu nedenle de burada hekim-hasta ilişkisi yanında, hekim-hastane ilişkisi de kusursuz sorumluluk ilkesi açısından değerlendirilmelidir.
Çünkü hasta kendisine en iyi sağlık hizmeti verilmeye özen gösterileceği inancı ile tedaviyi kabul etmiştir. Sağlık hizmeti bir bütün olup ekip çalışması ile yürütülmektedir. Özel hastanenin vermesi gereken hizmet, temiz sağlık koşullarında bakım, özenli ve doğru tetkik, steril ameliyat ortamı, ameliyat sonrası titiz bakımdır. Bu hizmetler, hekim-hastane ilişkisi içinde hastanın yararına yapılmış yazılı olmayan etik kurallar çerçevesindeki sözleşme içinde mevcuttur.
Bu açıdan bakıldığında hastanın ameliyata en iyi şekilde hazırlanması, ameliyat edilmesi, hastane enfeksiyonundan korunması hastanenin sorumluluğu altındadır. Hasta müşahade evrakının titiz bir şekilde doldurulması elde edilen bilgilerin tedavi eden hekime en iyi şekilde ulaştırılması, konsültasyon bilgilerinin doğru ve tedaviyi yanıltmayacak şekilde bulunması, bu hususların değerlendirilmesinde çok önemlidir.
Suça konu edilen ve görülmediği iddia edilen radyoloji raporu yukarıdaki cümlelerde izah edildiği gibi sadece rapor olarak görülmemeli, grafiyi çeken radyolog hekim tarafından tespit edilen ve hasta aleyhine veya lehine olan bulguların mutlaka hastaya da bildirilmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği ve Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 24-30. maddeleri kapsamında radyolog hekim Dr. A.K aynı zamanda konsültan hekimdir. Hastada saptadığı ve raporda önerdiği ‘sol hiler bölgede geniş bir alanı kaplayan düzensiz konturlu kitle kondansasyonun TM izlenimi verdiği, sol lateral grafi, gerekirse BT incelemesini’ aynı gün kendisi yapmalı ve bu tetkikleri yapabilecek olanaklara sahip bir hastanede çalışmaktadır.. Söz konusu Özel hastane, hastanın ameliyata uygun olup olmadığını tespit etmek üzere ve güveli sağlık hizmeti vermesi için seçilmiştir. Ameliyat öncesi yapılan tüm tetkiklerde elde edilen ve hastanın gelecek durumu ile ilgili olan her türlü başkaca tetkiki yaptırmakla sorumludur.
Sağlık Mevzuatı ve Etik açıdan irdeleme;
Yukarıda gösterilen tüm belgelerdeki bulgular dikkate alındığında İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu’na gerekçe olan soruşturma fezlekesi olayın etik açıdan değerlendirilmesine olanak vermeyecek biçimde eksiktir..İstanbul Tabip Odası Yönetim Kuruluna hazırlanan fezleke, hiçbir yasal delil içermeyen, sadece müşteki şikayetlerinden yola çıkılmış hukuki açıdan eksikliklerle dolu soruşturmacı dosyasıdır. Bu konu Tabip Odaları tarafından önemle ele alması gereken Etik bir sorundur.
Tabip odalarının yargılama usullerine ilişkin yönergede soruşturmacının yapacağı işlerden bir çoğu burada eksik bırakılmıştır, özellikle hastanın ameliyat öncesi yapılan ve ceza dava dosyasına sunulan hastaya ait bilgilerin araştırılması, hasta müşahade dosyasının çok titiz bir şekilde sorgulanması gerekirdi.
Yine İTO Onur Kurulu kararında özen eksikliğine gerekçe olan, sol akciğerde ancak bronkoskopi ile tespit edilebilen akciğer kanseri tanısının, ameliyat sonrası çok büyük bir özenle araştırıldığı dikkati çekmektedir.
Sağlık Mevzuatımızda hasta-hekim ilişkisini düzenleyen yasaların başında gelen 13.01.1960 tarih 4/12578 karar sayılı Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün, 21 .maddesine göre Op.Dr.Ü.K.ve anestezist Dr.H.Y nin seçilmesinde sakınca yoktur.
Anestezi öncesi yapılan radyolojik tetkik bir konsültasyon işlemi olup yine aynı tüzüğün 26. maddesine göre bu konsültasyonda netice, hastayı ve yakınlarını tereddüte ve şüpheye düşürecek bir şekilde olmamalı idi.
Onur Kurulu kararında gerekçe olan özen eksikliği, eksik tanı ve tedavi nedeniyle hastanın zarar gördüğü ifadesinin SAĞLIK HUKUKU açısından kabul edilebilmesi yukarıda izah edilen nedenlerle mümkün olamamaktadır.SONUÇ

Sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli merkezde bulunan hekimlerin koydukları tanı ve yaptıkları tedavi sırasında hangi kurallar ışığında hareket edecekleri Ceza Yasalarında özel hükümlerle ifade edilmemiştir Sorumluluklarının tespiti Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’ndaki genel esaslara göre ele alınmaktadır.
Tabip Odaları Onur Kurulları hekimleri sadece hastalarına karşı gösterecekleri özenin varlığını soruşturmakla yükümlüdürler.
Ne yazık ki bu olguda görüldüğü gibi özen eksikliğinin tespiti yerine ameliyatı yapan hekimin ölümden sorumlu olup olmadığı araştırılmış, tedavi sırasında hastanın iyi bir sağlık hizmeti alıp alamadığı, hizmet sunanların gereken özeni gösterip göstermekleri araştırılmamıştır.
Bu sonuç sağlık hizmetlerinin sunumunda yasaların yeniden gözden geçirilmesi, yargılama biçimlerinin yeniden ele alınması, özellikle sağlık mevzuatından farklı olan sağlık hukukunun gerek hukuk fakültelerinde gerekse tıp fakültelerinde ders olarak mutlaka okutulması gerektiğini göstermiştir.KAYNAKLAR
1. EREN, N; Çağlar Boyunca Toplum, Sağlık ve İnsan; Somgür Yayıncılık, Ankara, 1996
2. ATABEK, E.; GÖRKEY, Ş.; Başlangıcından Rönesansa Kadar Tıp Tarihi; İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları ; ISBN: 975-404-532-1 İstanbul, 1998.
3. VAROL, N; Tıp Hukuk Mu Sağlık Hukuk Mu? 1.Ulusal Sağlık İdaresi Yüksek Okulu Kongresi Mayıs, Ankara
4. TAŞKIN, A; Organ ve Doku Nakillerinde Hekimin Ceza Sorumluluğu, Adil Yayınevi; 1998.
5. AŞICIOĞLU, Çetin; Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluklar, Doktorların, Devletin ve Özel Hastanelerin Sorumluluğu, (Ceza-i ve Hukuki), Tekışık Ofset Tesisleri, İstanbul, 1993
6. Hatemi,H; Medikal Etik (Kuram ve Uygulamalı Sorunları), Yüce Yayınları; İstanbul 1999.

Yrd.Doç.Nezih VAROL

M. Ü. Sağlık Eğitim Fakültesi.
Sağlık Eğitim Fakültesi, Halk Sağlığı ve Adli Tıp Uzmanı